Hikmet Pırıltıları

Zarf ve Mazruf

Zarf ve Mazruf

Zarf[1] kıymetini mazruftan[2] alır. Sedefin değeri, içindeki incidendir. Bostan kulübesi bostancının, saray ise padişahın oturması için yapılmıştır. Her ikisi de kıymetini içlerinde oturan zâtlardan almaktadırlar.

Hiçbir zarf yoktur ki, bir mazruf için değil de bizzat kendisi için yapılmış bulunsun. Yani bir ev sadece ev olsun diye yapılmaz. İçinde kimsenin oturmadığı bir ev virâne olmaya mahkûmdur.

Evin vazifesi, içinde oturulmak olduğu gibi, evde oturan kimsenin de bir vazifesi olacaktır. Bu kimsenin vazifesi ise, sadece eve hizmet etmek olamaz.

İnsan bedeni de bir zarftır. Mazruf ise ruhtur. Diğer bir cihette kâinat zarftır, insan bedeni ise mazruftur. Bu zarflara sarılı olan insan rûhu, zarflardan daha kıymettar olduğu cihetle onları aşmaya ve onları kendisine hizmetkâr ve kendisini ise efendi olarak halkeden Sultan-ı Sermedî’ye hamd ederek, rızası dairesinde hareket etmeye mecburdur.

Zarf-mazruf meselesinin diğer bir vechi de şudur:

Her mahlûk bir zarf ve sedef ise, mazruf ve cevher Allahu Teâlâ’nın isimlerinin ondaki tecellîleridir. Bu cihetle dünya çok kıymetlidir ve sevilmeye, takdire, tahsine lâyıktır.

İnsanın arza halife oluşunun bir vechi de o Rabbü’l-Âlemîn’in bütün isimlerinin tecellîlerine sedef oluşudur.

İşte mesele; buna müdrik[3] olabilmek ve bu ulvîlikte yaratılmış olmanın muktezâsıyla[4] amel edebilmektir.


[1]       Zarf: Kap, kılıf.

[2]       Mazruf: İçinde olanlar.

[3]       Müdrik: Anlayan, kavrayan, aklı eren, idrâk eden.

[4]       Muktezâ: Bir şeyin gereği olan, gereken, lâzım gelen şey, gerek, îcap.

Bu konuda geri bildirim bırakın

  • Değerlendirme
X